 |
|
 |
Kütüb-i Sitte |
 |
A
B
C
Ç
D
E
F
G
Ğ
H
I
İ
J
K
L
M
N
O
Ö
P
R
S
Ş
T
U
Ü
V
Y
Z |
|
|
|
|
|
Fasıl
|
|
Tefsir Bölümü - Esbab-ı
Nüzule Dair
|
Konu
|
|
Nur Suresi
|
Râvi
|
|
Amr İbnu Şu'ayb
|
Hadis
|
|
Ravi, babası, dedesi
tarikiyle rivayet ediyor: Kendisine Mersed İbnu Ebi Mersed denen bir zat (ra)
vardı. Mekke'den Medine'ye esir taşırdı. Mekke'de Anak adında fahişe bir
kadın bu adamın dostu idi. Mekkeli esirlerden birine, kendisini götürmeyi
vaadetmişti. (Şimdi hikayesini kendisinden dinleyelim): Mersed der ki:
Mekke'ye geldim, Mekke'nin duvarlarından birinin gölgesine mehtaplı bir
gecede indim. Derken Anak geldi, duvarın dibindeki gölgemin karaltısını
gördü. Yanıma gelince beni tanıdı ve: "Mersed'sin değil mi?" dedi.
Ben: "Evet Mersed'im" dedim. "Merhaba, hoş geldin, gel
yanımızda geceyi geçir!" dedi. Ben: "Hayır, ey Anak, Allah zinayı
haram etti" dedim. Kadın: "Ey çadır ahalisi, bu adam esirlerinizi
götürüyor!" diye bağırdı. Kaçtım. Beni sekiz kişi takip etti. Handeme
Dağı'nın yolunu tuttum, bir mağaraya girdim. Takipçiler arkamdan gelip
mağaranın ağzını tuttular. Tepemden üzerime bevlettiler. Sidikleri başıma
isabet etti. Ancak Allah, onların beni görmelerine mani oldu. Sonra dönüp
gittiler. Ben de arkadaşımın yanma döndüm. Onu sırtlandım. Ağır birisiydi.
Mekke'nin dışındaki İzhir denen mevkiye geldim. Orada demir bukağılarını
çözdüm. Onu sırtımda taşıyordum. Beni çok yormuştu. Nihayet Medine'ye geldim.
Resulullah (a.s.)'ın huzuruna çıktım: "Ey Allah'ın Resulü, Anak'la
evleneyim mi?" dedim. Resulullah (sav) cevap vermedi. Sonra şu ayet
indi: "Zina eden erkek, ancak zina eden veya putperest bir kadınla
evlenebilir. Zina eden kadınla da, ancak zina eden veya putperest olan bir
erkek evlenebilir..." (Nur, 3). Bu vahiy üzerine Resulullah (sav) bana:
"Ey Mersed, zina eden erkek ancak zina eden veya putperest bir kadınla
evlenebilir. Zina eden kadınla da ancak zina eden veya putperest olan bir
erkek evlenebilir, onunla evlenme!" dedi.
|
Kaynak
|
|
Tirmizi, Tefsir, Nur,
(3176); Ebu Davud, Nikah 5, (2051); Nesai, Nikah 12, (6, 66)
|
|
|
|
|
|
|
|
Fasıl
|
|
Tefsir Bölümü - Esbab-ı
Nüzule Dair
|
Konu
|
|
Nur Suresi
|
Râvi
|
|
İbnu Abbas
|
Hadis
|
|
Hilal İbnu Ümeyye (ra)
Resulullah (sav)'ın yanında, hanımının Şerik İbnu Şahma ile zina yaptığını
söyledi.Resulullah (sav): "Ya delil getirirsin veya sırtına hadd tatbik
edilir" dedi. Hilal: "Ey Allah'ın Resulü! Birimiz, hanımı üzerinde
bir adam görse, koşup delil mi arayacak?" dedi. Resulullah (sav) önceki
sözünü tekrar ediyordu: Ya delil getirirsin ya da sırtına had
uygulanır." Bunun üzerine Hilal: "Seni hak üzerine gönderen Zat'a
kasem olsun doğruyu söylüyorum. Mutlaka Allah sırtımı hadden kurtaracak bir
vahiy gönderecektir" dedi. Cibril (a.s.) indi ve şu vahyi indirdi:
"Karılarına zina isnad edip de kendilerinden başka şahidleri
olmayanların şahidliği, kendisinin doğru sözlülerden olduğuna Allah'ı dört
defa şahid tutmasıyla olur. Beşincisinde eğer yalancılardan ise Allah'ın
lanetinin kendisine olmasını diler" (Nur 6-7). Resulullah (sav) oradan
ayrıldı. Onlara adam gönderdi. Hilal geldi (lanet okuyarak) şehadette
bulundu. Resulullah (sav): "Allah biliyor ki, ikinizden biriniz
yalancısınız, tevbekar olanınız var mı?" dedi. Sonra kadın kalktı, o da
şehadetde bulundu. Kadın beşinci şehadette iken kadını durdurdular ve:
"Beşince şehadet, (yalancı olduğun takdirde) şiddetli azab
gerektirir" dediler. İbnu Abbas der ki: Bunun üzerine kadın durakladı ve
sükut etti. Öyle ki, yeminden rücü edeceğini sandık. Sonra: "Hayır,
vallahi kavmimi bundan böyle mahcup hale düşürmeyeceğim" dedi ve
yeminini tamamladı. Resulullah (sav): "İyi bakın, eğer bu kadın gözleri
sürmeli, kabaları iri, bacakları kalın bir çocuk doğurursa bilin ki bu çocuk
Şerik İbnu Sahma'dandır" buyurdu. Gerçekten de bu evsafta bir çocuk
doğurdu. Bunun üzerine Resulullah (sav) şöyle söylediler: "Eğer,
Allah'ın Kitabı'nda kadının yemini ile haddin düşeceği hususunda hüküm
gelmemiş olsaydı, (çocuktaki bu benzerlikten hareketle kadının zaniliğine
hükmederdim ve) onun benden göreceği vardı."
|
Kaynak
|
|
Buhari, Tefsir, Nur 3,
Şehadat 21, Talak 28; Ebu Davud, Talak 27, (2254); Tirmizi, Tefsir, Nur,
(3178)
|
|
|
|
|
|
|
|
Fasıl
|
|
Tefsir Bölümü - Esbab-ı
Nüzule Dair
|
Konu
|
|
Nur Suresi
|
Râvi
|
|
Zühri
|
Hadis
|
|
Urve ve başkalarından almış
olarak Hz. Aişe'nin şu rivayetini nakleder: Hz. Aişe (ra) buyurmuştur ki:
"Resulullah (sav) bir sefere çıkacağı zaman kadınları arasında kur'a
çeker, kur'a kime çıkarsa onu beraberinde sefere götürürdü. Bir sefer
sırasında da benim okum çıktı ve yolculuğuna ben refakat ettim. Bu sefer,
örtünme emri geldikten sonra idi. Ben yol sırasında deve sırtında giden bir
mahmil içinde taşınıyordum. Konak yerlerinde de onun içinde iken iniyordum.
Resulullah (sav)'ın o gazvesi sona erinceye kadar hep böyle yol aldık.
Nihayet geri döndü ve Medine'ye yakın bir yerde konakladık. Geceleyin bir
müddet kaldıktan sonra dönüş emri verildi. Dönüş emri çıktığı sırada ben
kalkıp (kaza-yı hacet için tek başıma) ordudan ayrılıp gittim, ihtiyacımı
gördükten sonra bineğime geri geldim. O sırada göğsümü yokladım. Yemenin göz
boncuğundan yapılmış gerdanlığım kopmuştu. Aramak üzere geri döndüm. Onu
aramak beni epeyce oyaladı. Benim bineğimle meşgul olan askerler gelip
mahmilimi deveme yüklemişler. Zannetmişler ki ben mahmilin içindeyim. O
zamanlar kadınlar çok hafifti. Az yedikleri için şişman değillerdi. Askerler
mahmilimi kaldırırken hafifliğine şaşırmayıp yüklemişler. Ben zaten küçük
yaşta bir kadındım: Hülasa devemi sürüp gitmişler. Ordu gittikten sonra gerdanlığımı
buldum. Ordugaha geri döndüğüm zaman kimseyi bulamadım. Herkes gitmişti. Önce
bulunduğum yere geldim. Beni bir müddet sonra kaybetmiş olduklarını
farkederek aramaya geleceklerini düşündüm. Bu halde iken uyku bastırmış ve
uyuyup kalmışım. Safvan İbnu Muattal es-Sülemi -ki bilahere (Zekvan'da ikamet
ederek) Zekvani unvanını da almıştır- (geri gözcülüğü vazifesiyle) ordugahın
gerilerinde geceyi geçirmişti. Sabah olunca benim menzilden geçerken uyuyan
bir insan karaltısı görerek yanıma geldi. Görür görmez beni tanıdı. Zira
örtünme emri gelmezden önce beni görmüştü. Ben onun istirca sesiyle
"İnna lillah ve inna ileyhi raci'un = Biz Allah'ın kullarıyız ve Allah'a
dönüp varacağız" uyandım. Derhal başörtümle yüzümü örttüm. Allah'ma
kasem olsun bana tek kelime konuşmadı, istircaından başka bir tek sözünü de
işitmedim, indi ve devesini ıhtırdı. Binmem için devenin ön ayaklarına
ayağıyla bastı. Ben de bindim. Devemi önden çekti, böylece yol aldık. Ordu
bir yerde konakladığı sırada onlara yetiştik. (Gecikme hadisesini iftira
vesilesi yaparak) benim yüzümden helak olanlar oldu. Bu işte en büyük vebal
de Abdullah İbnu Ubey İbni Selül'e düşmüştü. Medine'ye geldiğimiz zaman bir
ay kadar hasta yattım. Meğer bu esnada iftira edenlerin dedi-koduları herkesi
meşgul ediyormuş. Benim ise hiçbir şeyden haberim olmadı. Ancak bir husus
bende kuşku uyandırmıştı. Resulullah (sav)'da, başka zaman hastalanınca
gördüğüm iltifat ve alakayı göremiyordum. Yanıma girip selam veriyor, sonra
da: "Şu sizinki nasıl?" deyip çıkıyordu. Bu davranışından biraz
işkilleniyordum ama yine de (ortalığı saran) fitneden bihaberdim. Bu halde
nekahet devresine girdim. Bir gece, ben ve Ümmü Mistah o zaman için hela
olarak kullandığımız menası (denen çukurların bulunduğu semte) doğru
gitmiştik. Biz buraya, geceden geceye çıkardık. (Hicab ayetinden sonra)
evlerde helalar inşa edilince çıkmaz olduk. Bundan önce biz de, eski
Arapların def-i hacetteki usulüne uyuyorduk. Ben ve Ümmü Mistah -ki bu kadın
Ebu Rühm İbnu Muttalib İbni Abdi Menaf'ın kızıdır- böylece yürüdük. Onun
annesi Ebu Bekri's-Sıddik'in teyzesi olan Sahr İbnu Amir'in kızıdır. Oğlu da
Mistah İbnu Üsase İbnu Ubad İbni'l-Muttalib'dir. İşimiz bittikten sonra
yürüyorduk. Ümmü Mistah, ayağı örtüsüne takılarak düştü. Kadın (böyle can
yakıcı durumlarda soylemnesi adet olan "düşmanın helak olsun"
demedi): "Mistah helak olsun!" diye (oğluna) beddua etti. Ben
kadına: "Amma da yaptın!" Bedir gazvesine katılan bir kimseye
beddua ediyorsun ha!" dedim. "Anacığım! onun ne söylediğini
işitmedin mi?" dedi. "Ne söylemiş ki?" dedim. Bunun üzerine
iftiracıların söylediklerini bir bir anlattı. Hastalığıma yeni hastalık
katıldı. Eve dönünce, Resulullah (sav) yanıma girdi ve: (İsmimi söylemeden)
"Adamınız nasıl." dedi. Ben: "Ebeveyninim yanına gitmeye izin
ver" dedim. Ben, haberin aslını annemle babamdan işitmek istiyordum.
Resulullah (sav) izin verdi, ben de ebeveyninim yanma geldim. Anneme:
"Ey anneciğim, halk arasında söylenen bu sözler nedir?" dedim.
"Ey kızım! Sen bu meseleyi büyütme. Allah'a kasem olsun güzel ve kocasının
yanında sevgili olan, birçok kumaları (ortak) bulunan bir kadın hakkında her
zaman çok dedikodu ederler" dedi. Ben: "Sübhanallah, demek halk
böyle söylüyor ha!" dedim. O gece sabaha kadar hiç durmadan ağladım. Ne
gözümün yaşı dindi, ne de gözüme uyku girdi. Sabah oldu, ben hala ağlıyordum.
Resulullah (sav) o gün Ali İbnu Ebi Talib'i ve Üsame İbnu Zeyd (ra)'i
çağırmıştı. Benimle ilgili vahyin gecikmesi üzerine ailesiyle ayrılma
hususunda onlarla istişare ediyordu. Üsame (ra), ehlinin suçsuzluğu hususunda
onlara karşı içinde beslediği sevgiye dayanarak, bildiği hususu şöyle dile
getirmişti: "Ey Allah'ın Resulü! Onlar zevcelerinizdir. Allah'a kasem
olsun, onlar hakkında hayırdan başka bir şey bilmiyoruz." Ali İbnu Ebi
Talib de şöyle demişti: "Ey Allah'ın Resulü, Allah sana darlık vermez.
Ondan başka kadın çoktur. Sen cariyene sor, (onun halini o daha iyi bilir),
sana gerçeği haber verir." Resulullah (sav) bu tavsiye üzerine cariyemiz
Berire'yi çağırdı ve: "Ey Berire, söyle! Aişe'de sana şüphe verici bir
husus gördün mü?" diye sordu. Berire: "Hayır! Seni hak üzerine
peygamber olarak gönderen Zat-ı Zülcelal'e yemin olsun, ben onda fena
bulduğum bir şey görmedim. Ayıplanabilecek tek gördüğüm şey şudur: "Yaşı
genç olduğu için, ailesi için yoğurduğu hamurun üzerine uyur, bu sırada gelen
keçi, hamurdan yerdi." (Bu soruşturma sonunda) Resulullah (sav) kalkıp
mescidde bir hutbe okur. Bu iftirayı ilk defa çıkaran Abdullah İbni Ubey İbni
Selül hakkında söz etmekten özür dileyerek, minberde şunları söyler: "Ehlim
hakkında bana sıkıntı veren adamı cezalandırmada, intikamımı almada bana kim
yardım edecek? Allah'a yemin olsun ehlim hakkında hayırdan başka bir şey
bilmiyorum. Adı iftiraya karıştırılan bir adamdan söz ettiler. Onun hakkında
da hayırdan başka bir şey bilmiyorum. O ailemin yanına ben olmayınca hiç
girmemiştir." Resulullah (sav)'ın bu sözleri üzerine (Evs kabilesinin
reisi) Sa'd İbnu Muaz (ra) kalktı ve: "Ey Allah'ın Resulü! Allah'a yemin
olsun biz ondan senin intikamını alırız! Eğer Evs kabilesindense boynunu vururuz.
Hazreçli kardeşlerimizden ise, bize sen emredersin, biz emrini aynen yerine
getiririz!" dedi. Hazreç kabilesinin reisi olan Sa'd İbnu Ubade ayağa
kalktı. Sa'd aslında salih bir kimseydi. Ancak (Sa'd İbnu Muaz'ın
konuşmasından alınarak) kabile hamiyet ve gayretine kapılmıştı. Sa'd İbnu
Muaz'a dönerek şu sert cevabı verdi: "Vallahi sen yalan söylüyorsun! Sen
onu (Abdullah İbnu Ubey İbnu Selül'ü) öldüremezsin. öldürtmeye gücün de
yetmez." (Ensar'ın ileri gelenlerinden) Useyd İbnu Hudayr (ra) -ki bu
zat da Sa'd İbnu Muaz'ın amcaoğludur- kalkarak Sa'd İbnu Ubade'ye çıkıştı:
"Allah'a yemin olsun yalan söyleyen sensin. Onu mutlaka öldürürüz.
(Abdullah İbnu Ubey'e arka çıkıyorsan) sen de münafıksın, münafıklar hesabına
kavga ediyorsun!" Derken (Ensar'ın iki kabilesi) Evs ve Hazreç ayağa
kalkmışlar ve Resulullah (sav) daha minberde iken, birbirlerine girmeye ramak
kalmıştı. Resulullah (sav) sükuneti sağlayıncaya kadar gayret sarfetmiş ve
minberden inmişti. Ben o gün de ağladım. Ne gözümün yaşı dindi, ne de gözüme
uyku girdi. Müteakip gece de hep ağladım: Ne gözümün yaşı dindi ne de bir
parça olsun uykum geldi. Sabahleyin annem ve babam yanıma geldiler. Böylece
ben, iki gece bir gündüz aralıksız ağlamıştım. Öyle ki artık ağlamaktan
ciğerlerim parçalanacak diye düşünüyordum. Onlar yanımda oturuyorlar, ben de
ağlamaya devam ediyordum. Derken Ensar'dan bir kadın izin istedi. Ona, gir
dedim. Yanıma oturup o da benimle ağlamaya başladı. Biz bu halde iken
Resulullah (sav) girdi. Sonra oturdu. Hakkımda söylenen şeyler söyleneliden
beri yanımda hiç oturmamıştı. Bu arada bir ay geçmiş ve meselemle ilgili
herhangi bir vahy gelmemişti. Resulullah (sav) otururken şehadet kelimesini
de getirmişti. Sonra bana şunları söyledi: "Ey Aişe, senin hakkında bana
şöyle şöyle sözler ulaştı. Eğer bu dedikodulardan beri isen Allah seni
vahiyle tebrie edecektir. Şayet bir günah işledi isen Allah Teala'ya tevbe
et. Zira kul bir günah işler, sonra da günahını itirafla tevbe ederse, Allah
Teala tevbesini kabul ve affeder." Resulullah (sav) sözlerini
tamamlayınca (izdırabımın şiddetinden) gözlerimin yaşı kurudu, artık tek bir
damla bile yaş hissetmiyordum. Babama: "Resulullah (sav)'ın sözlerine
sen cevap ver" dedim. Babam: "Vallahi Resulullah (sav)'a ne
diyeceğimi bilemiyorum" dedi. Anneme yönelerek: "Resulullah
(sav)'ın söylediklerine sen bari cevap ver" dedim. Annem de:
"Vallahi Resulullah (sav)'a ne söyleyeceğimi ben de bilemiyorum"
dedi. Hz. Aişe devamla der ki: "Ben yaşı henüz küçük bir kadındım.
Kur'an'dan da fazla okumuyordum. Dedim ki: "Vallahi ben biliyorum ki
halkın söyleştiği şeyleri işittiniz. Onlar içinize yer etti ve hep inandınız.
Size: "Günahsızım" dedim, inanmıyorsunuz. Yapmadığım bir şeyi size
itiraf etsem, -Allah biliyor ki ben ondan beriyim- beni tasdik edeceksiniz. Allah'a
kasem olsun, sizinle benim durumumu anlatacak en iyi örnek Hz. Yusuf'un
babası ve onun şu sözüdür: "Bana güzelce sabır gerekir. Anlattıklarmıza
ancak Allah'tan yardım istenir" (Yusuf, 18). Sonra yüzümü çevirip
yatağıma sokuldum. Kasem olsun ben o zaman suçsuz olduğumu biliyordum ve
Allah'ın benim suçsuzluğumu te'yid edeceğine inanıyordum. Ancak, kesinlikle,
Allah'ın benim hakkımda bir vahiy indireceğini, bunun (kıyamete kadar)
okunacağını hiç aklımdan geçirmedim. Ben, kendimi, Allah'ın herhangi bir
şekilde tekellüm buyurarak okunacak bir vahiy konusu edilmeye değer
bulmuyordum. Ancak, Resulullah (sav)'ın göreceği bir rüya yoluyla Allah'ın
beni tebrie edeceğini ümid ediyordum. Allah'a kasem olsun, Resulullah (sav)
daha oturmuş olduğu yerden kalkmamış ve ev halkından kimse dışarı çıkmamıştı
ki Allah, Resulüne vahiy indirdi: Resulullah (sav)'ı vahiy sırasında her
zaman gelen halet istila etti. Sonra da o hal zail oldu. Resulullah (sav)
tebessüm içindeydiler. Konuştuğu ilk kelime bana şunu söylemek oldu: "Ey
Aişe Allah'a hamdet. Zira, seni tebrie buyurduk" Annem de bana:
"Kalk Resulullah (sav)'a teşekkür et!" dedi. Ben ise: "Vallahi
hayır, ona teşekkür etmeyeceğim, sadece Allahıma hamdediyorum. Benim
suçsuzluğumu Rabbim vahiy buyurdu" dedim. Allah'ın indirdiği vahiy şöyleydi:
"Muhammed'in eşine o yalanı uyduranlar içinizden bir güruhtur. Bunu
kendiniz için kötü sanmayın, o sizin için hayırlı olmuştur. O kimselerden
herbirine kazandığı günah karşılığı ceza vardır. İçlerinden elebaşılık yapana
ise büyük azab vardır. Onu işittiğiniz zaman, erkek-kadın mü'minlerin,
kendiliklerinden hüsnüzanda bulunup da: "Bu apaçık bir iftiradır"
demeleri gerekmez miydi? Dört şahid getirmeleri gerekmez miydi? İşte bunlar
şahid getirmedikçe, Allah katında yalancı olanlardır. Allah'ın dünya ve
ahirette size lütuf ve merhameti olmasaydı, o kötü sözü yaymanızdan ötürü
büyük bir azaba uğrardınız..." (Nur 20). (Bir sayfa tutan) on ayeti,
Cenab-ı Hakk benim suçsuzluğumla ilgili bu ayetleri indirince, Ebü
Bekri's-Sıddik (ra) -ki Mistah İbnu Üsase'ye akrabalığı ve fakirliği
sebebiyle maddi yardımda bulunuyordu- şunu söyledi: "Aişe (ra)'ye bu
iftirayı yaptıktan sonra, ona artık bir daha yardım yapmayacağım." Bunun
üzerine şu vahiy indi: "İçinizde lütuf ve servet sahibi olanlar, yakınlarına,
düşkünlere ve Allah yolunda hicret edenlere, vermemek için yemin etmesinler,
affetsinler geçsinler. Allah'ın sizi bağışlamasından hoşlanmaz mısınız? Allah
bağışlayandır, merhametli olandır" (Nur, 22). Bunun üzerine Ebu
Bekri's-Sıddik (ra): "Evet evet, Allah'a kasem olsun, Allah'ın beni
affetmesini çok severim" dedi ve Mistah'a yapmakta olduğu yardımı
yapmaya devam etti ve: "Ebediyyen yardımı ondan kesmeyeceğim" dedi.
Hz. Aişe (ra) sözlerine devamla dedi ki: Resulullah (sav) tahkik sırasında
Zeyneb Bintu Cahş'a da hakkımda sormuş ve: "Ey Zeyneb, bu hususta ne
biliyorsun, ne gördün" demişti. O da: "Ey Allah'ın Resulü, ben
kulağımı, gözümü işitmediğim, görmediğim şeyden muhafaza ederim. Ben Aişe
hakkında hayırdan başka bir şey bilmiyorum!" demişti. Zeyneb (ra),
Resulullah (sav)'ın zevce-i tahireleri arasında (bazı faziletleri sebebiyle)
benimle boy ölçüşen birisiydi. Allah vera ve dindarlığı sebebiyle onu (bu
meselede müfteriler tarafında yer almaktan) korudu. Onun kız kardeşi Hamna
ise, onunla mücadeleye koyuldu ve helak olan müfteriler arasında helak oldu.
Müfteriler arasında Hz. Peygamber (sav)'in şairi Hassan İbnu Sabit (ra) de
vardı. Urve der ki: "Hz. Aişe (ra) yanında Hassan'a kötü söz
söylenmesinden hoşlanmazdı ve derdi ki: "O şu beyti söyleyen kimsedir: "Babam,
babanın babası, ırzım, size karşı Muhammed (sav)'in ırzına bekçidir."
Mesrük İbnu'l-Ecda der ki: "Ben Hz. Aişe (ra)'nin huzuruna girmiştim.
Yanında Hassan İbnu Sabit (ra)'i gördüm. Hz. Aişe'ye şiir okuyor, bazı
beyitleri kendisiyle tezyin ediyordu. Şunu okudu: "Afifdir, ağırdır,
iffetinden şüphe ne mümkün! Kötü düşünceden uzak olanların etleri bile onu aç
bırakır." Hz. Aişe (ra) ona, "Fakat sen böyle değilsin" dedi.
Mesrük Hz. Aişe'ye dedi ki: "Sen nasıl olur da Hassanın yanına girmesine
izin verirsin, o ki, hakkında Allah şöyle buyurmuştur: "İçlerinden
elebaşılık yapana ise büyük azab vardır." Hz. Aişe (ra) şu cevabı verdi:
"Körlükten daha şiddetli bir azab var mı!" Hz. Aişe sonra şunu da
söyledi "O, Resulullah (sav)'ı müdafaa ediyordu."
|
Kaynak
|
|
Buhari, Şehadat, 15, 30,
Hibe 15, Cihad 64, Megazi 11, 34, Tefsir, Yusuf 3, Nur 6, 11, Eyman 18,
İ'tisam 28, Tevhid 35, 52; Müslim, Tevbe 56, (2770); Tirmizi, Tefsir, (3179);
Nesai, Taharet 194, (1, 163-164)
|
|
|
|
|
|
|
|
Fasıl
|
|
Tefsir Bölümü - Esbab-ı
Nüzule Dair
|
Konu
|
|
Nur Suresi
|
Râvi
|
|
Aişe
|
Hadis
|
|
Benim özrümle ilgili ayet
indiği zaman Resulullah (sav) minbere çıktı, günahsız olduğumu belirtti,
arkasından ilgili ayetleri okudu ve iki kadın ve bir erkeğin
cezalandırılmalarını emretti. Üçü de had cezası olan celde'ye (değneklenmeye)
tabi tutuldular.
|
Kaynak
|
|
Tirmizi, Tefsir, Nur (3180)
|
|
|
|
|
|
|
|
Fasıl
|
|
Tefsir Bölümü - Esbab-ı
Nüzule Dair
|
Konu
|
|
Nur Suresi
|
Râvi
|
|
Aişe
|
Hadis
|
|
Allah ilk muhacir kadınlara
rahmetini bol kılsın; "Kadınlar baş örtülerini yakalarının üzerini
(örtecek şekilde) koysunlar" (Nur 31) ayeti indiği zaman örtülerini
(kenardan) yırtarak onunla (yüzlerini de) örttüler.
|
Kaynak
|
|
Buhari, Tefsir, Nur 12; Ebu
Davud, Libas 33, (4102)
|
|
|
|
|
|
|
|
Fasıl
|
|
Tefsir Bölümü - Esbab-ı
Nüzule Dair
|
Konu
|
|
Nur Suresi
|
Râvi
|
|
İbnu Abbas
|
Hadis
|
|
"(Ey Muhamed)! Mü'min
kadınlara da söyle! Gözlerini bakılması yasak olandan çevirsinler iffetlerini
korusunlar..." diye başlayıp kadınlara örtünmeyi emreden ayeti (Nur 31)
daha sonra gelen şu ayet neshetti ve istisna getirdi: "Evlenme ümidi
kalmayan ihtiyarlayıp oturmuş kadınlara, süslerini açığa vurmamak şartıyla
dış esvablarını çıkarmaktan ötürü sorumluluk yoktur. Ama sakınmaları
kendileri için daha hayırlı olur" (Nur 60).
|
Kaynak
|
|
Ebu Davud, Libas 37 (4111)
|
|
|
|
|
|
|
|
Fasıl
|
|
Tefsir Bölümü - Esbab-ı
Nüzule Dair
|
Konu
|
|
Nur Suresi
|
Râvi
|
|
Cabir
|
Hadis
|
|
Abdullah İbnu Übey İbni
Selül cariyesine: "Git biraz fahişelik yap (da para kazan)" diye
emretti. Bunun üzerine Cenab-ı Hakk: "Dünya hayatinin geçici menfaatini
elde etmek için, iffetli olmak isteyen cariyelerinizi fuhşa zorlamayın..."
(Nur 33) mealindeki ayeti inzal buyurdu.
|
Kaynak
|
|
Müslim, Tefsir 26, (3029);
Ebu Davud, Talak 50, (2311)
|
|
|
|
|
|
|
|
Fasıl
|
|
Tefsir Bölümü - Esbab-ı
Nüzule Dair
|
Konu
|
|
Nur Suresi
|
Râvi
|
|
İkrime
|
Hadis
|
|
Irak ahalisinden bir grub
İbnu Abbas (ra)'a dediler ki: Şu ayet hakkında ne dersiniz? "Ey iman
edenler! Ellerinizin altında olan köle ve cariyeler ve sizden henüz erginliğe
ermemiş olanlar sabah namazından önce, öğle sıcağından soyunduğunuzda ve yatsı
namazından sonra yanınıza gireceklerinde üç defa izin istesinler. Bunlar
sizin için açık bulunabileceğiniz üç vakittir. Bu vakitlerin dışında
birbirinizin yanına girip çıkmakta,size de, onlara da bir sorumluluk yoktur.
Allah size ayetlerini böyle açıklar. Allah bilendir. Hakimidir" (Nur
58). Cenab-ı Hakk burada kesin emirde bulunduğu halde biz bunları tatbik
etmiyoruz, dediler. İbnu Abbas (ra): "Allah mü'minlere karşı halim ve
rahimdir. Onları örtmeyi sever, insanlar o zaman evlerinde ne örtü ne de perde
kullanmıyorlardı. Bazan hizmetçisi veya evladı veya yetimesi, kişi ehlinin
üzerinde iken çıkagelirdi. Cenab-ı Hakk bunun üzerine, mezkur avret
vakitlerinde izin istemeyi emretti. Böylece Allahu Teala onlara örtü ve hayır
getirdi. Ne var ki, hala bu emirle amel eden tek kişi görmedim."
|
Kaynak
|
|
Ebu Davud, Edeb 141 (5191,
5192)
|
|
|
|
|
|
Önceki Konu
Sonraki Konu
Sayfa Başı |
|
|
 |
 |
|
 |
Ziyaretçi: Sitede şu anda 0 üye ve 264 misafir
olmak üzere toplam 264 kişi bulunuyor. |
İstatistikler: Bugün Tekil: Çoğul: Toplam: Bugün Üye: Dün: Toplam: Dün Tekil:
Çoğul: |
Kim Nerede: Misafir1, Misafir2, Misafir3, Misafir4, Misafir5, Misafir6, Misafir7, Misafir8, Misafir9, Misafir10, Misafir11, Misafir12, Misafir13, Misafir14, Misafir15, Misafir16, Misafir17, Misafir18, Misafir19, Misafir20, Misafir21, Misafir22, Misafir23, Misafir24, Misafir25, Misafir26, Misafir27, Misafir28, Misafir29, Misafir30, Misafir31, Misafir32, Misafir33, Misafir34, Misafir35, Misafir36, Misafir37, Misafir38, Misafir39, Misafir40, Misafir41, Misafir42, Misafir43, Misafir44, Misafir45, Misafir46, Misafir47, Misafir48, Misafir49, Misafir50, Misafir51, Misafir52, Misafir53, Misafir54, Misafir55, Misafir56, Misafir57, Misafir58, Misafir59, Misafir60, Misafir61, Misafir62, Misafir63, Misafir64, Misafir65, Misafir66, Misafir67, Misafir68, Misafir69, Misafir70, Misafir71, Misafir72, Misafir73, Misafir74, Misafir75, Misafir76, Misafir77, Misafir78, Misafir79, Misafir80, Misafir81, Misafir82, Misafir83, Misafir84, Misafir85, Misafir86, Misafir87, Misafir88, Misafir89, Misafir90, Misafir91, Misafir92, Misafir93, Misafir94, Misafir95, Misafir96, Misafir97, Misafir98, Misafir99, Misafir100, Misafir101, Misafir102, Misafir103, Misafir104, Misafir105, Misafir106, Misafir107, Misafir108, Misafir109, Misafir110, Misafir111, Misafir112, Misafir113, Misafir114, Misafir115, Misafir116, Misafir117, Misafir118, Misafir119, Misafir120, Misafir121, Misafir122, Misafir123, Misafir124, Misafir125, Misafir126, Misafir127, Misafir128, Misafir129, Misafir130, Misafir131, Misafir132, Misafir133, Misafir134, Misafir135, Misafir136, Misafir137, Misafir138, Misafir139, Misafir140, Misafir141, Misafir142, Misafir143, Misafir144, Misafir145, Misafir146, Misafir147, Misafir148, Misafir149, Misafir150, Misafir151, Misafir152, Misafir153, Misafir154, Misafir155, Misafir156, Misafir157, Misafir158, Misafir159, Misafir160, Misafir161, Misafir162, Misafir163, Misafir164, Misafir165, Misafir166, Misafir167, Misafir168, Misafir169, Misafir170, Misafir171, Misafir172, Misafir173, Misafir174, Misafir175, Misafir176, Misafir177, Misafir178, Misafir179, Misafir180, Misafir181, Misafir182, Misafir183, Misafir184, Misafir185, Misafir186, Misafir187, Misafir188, Misafir189, Misafir190, Misafir191, Misafir192, Misafir193, Misafir194, Misafir195, Misafir196, Misafir197, Misafir198, Misafir199, Misafir200, Misafir201, Misafir202, Misafir203, Misafir204, Misafir205, Misafir206, Misafir207, Misafir208, Misafir209, Misafir210, Misafir211, Misafir212, Misafir213, Misafir214, Misafir215, Misafir216, Misafir217, Misafir218, Misafir219, Misafir220, Misafir221, Misafir222, Misafir223, Misafir224, Misafir225, Misafir226, Misafir227, Misafir228, Misafir229, Misafir230, Misafir231, Misafir232, Misafir233, Misafir234, Misafir235, Misafir236, Misafir237, Misafir238, Misafir239, Misafir240, Misafir241, Misafir242, Misafir243, Misafir244, Misafir245, Misafir246, Misafir247, Misafir248, Misafir249, Misafir250, Misafir251, Misafir252, Misafir253, Misafir254, Misafir255, Misafir256, Misafir257, Misafir258, Misafir259, Misafir260, Misafir261, Misafir262, Misafir263, Misafir264,
|
 |
Reklamlar: |
|
Faruki.net |
 |