|
|
|
|
Fasıl
|
|
Peygamberlik Bölümü
|
Konu
|
|
Resulullah (sav)'ın
Alametleri
|
Râvi
|
|
Ali
|
Hadis
|
|
Babam anlatmış ve demişti
ki: "Kureyş büyüklerinden bir grupla Şam'a gitmiştik; beraberimde
Muhammed (sav) de vardı. Yolda bir rahib(in manastırın)a yaklaştık ve
yakınına konakladık. Develerimizi çözmüştük ki rahib yanımıza geldi. Daha
önceki gelişlerimizde yanımıza hiç uğramamıştı. Aramızda dolaşmaya başladı ve
Muhammed'i (bulup) elinden tuttu ve: "Bu alemlerin efendisidir!"
dedi. Kureyş büyükleri ona: "Bu söylediğini nereden biliyorsun?"
diye sordular. Adam: "Ben onun sıfat ve evsafını bize indirilen kitapta
bulmuşum! Nitekim siz yaklaştığınız zaman, O'na secde etmedik ne taş, ne ağaç
kaldı, hepsi de secde ettiler. Bu cansız şeyler ancak bir peygambere secde
ederler. Ben O'nu ayrıca peygamberlik mührüyle de biliyorum, bu mühür omuz
başındaki düz kemiğin baş kısmının aşağısında bulunur, elma
büyüklüğündedir" dedi. Sonra bizden ayrıldı, yemek hazırlayıp getirdi.
Muhammed o sırada, develeri gözetliyordu. Yanımıza geldiğinde üzerinde ona
gölge yapan bir bulut vardı. Yaklaşınca, halkın kendinden önce ağacın gölgesini
kaptıklarını gördü. O da güneşte oturdu. Ağacın gölgesi, üzerine meyletti,
onlar güneşte kaldılar. Rahib: "Bakın, ağacın gölgesi O'nun üzerine
meyletti" dedi. Rahib onların yanında iken, bu çocuğu Allah aşkına Rum
(diyarın)a götürmeyin diye ricada bulundu ve: "Eğer O'nu götürürseniz,
taşıdığı sıfatlarıyla O'nu tanırlar ve öldürürler" dedi. O, bu hususta
Allah'ın adını vererek onlara ricada bulunurken, yan tarafına bir göz attı.
Manastırına doğru gelen yedi rum gördü. Onları karşıladı ve: "Niye
geldiniz?" dedi. "Rahiplerimiz bize Araplar arasında çıkacak bir
peygamberin bu ayda memleketimize doğru gelmekte olduğunu söylediler.
(Buralara giriş sağlayan) her yola bir grup insan çıkarıldı. Biz de senin su
yoluna gönderildik" dediler. Rahip: "Sizden daha hayırlı birini
geride bıraktınız mı?" dedi. Onlar: "O şahsın senin yolunun
üzerinde olduğu bize haber verildi!" dediler. Rahip: "Allah'ın icra
etmek istediği bir iş hakkında ne dersiniz, insanlardan bunu geri
çevirebilecek biri var mı?" diye sordu. Onlar: "Hayır!"
dediler. Rahip: "Öyleyse şu kimseye biat edin. Zira bu , gerçek
peygamberdir" dedi. Onlar da ona biat ettiler, rahiple birlikte orada
kaldılar. Sonra rahip bize döndü, ve: "Allah için söyleyin, bunun velisi
kim?" dedi. Beni kastederek: "Şu" dediler. Rahib bana hususi
şekilde, geri dönmemiz için ricada bulundu. Ben de O'nu içlerinde, Hz. Ebu
Bekr'in gönderdiği, Bilal'in de bulunduğu bir grup kimse ile geri çevirdim.
Rahip O'na kek ve zeytinyağından azık koydu." [Bu rivayeti Tirmizi,
(Menakıb 5, (3624) Ebu Musa el-Eş'arî (ra)'den tahric etmiştir. Rivayete:
"Ebu Talib Şam için yola çıktı..." diye başlar ve yukarıda
kaydedildiği şekilde zikreder. Yukarıdaki metni Rezin, Hz. Ali (ra)'nin
babasından rivayet olarak, kaydedilen elfazla tahric etmiştir.]
|
Kaynak
|
|
Tirmizi, (Menakıb 5,
(3624); Rezin
|
|
|
|
|
|
|
|
Fasıl
|
|
Peygamberlik Bölümü
|
Konu
|
|
Resulullah (sav)'ın
Alametleri
|
Râvi
|
|
Ata İbnu Yesar
|
Hadis
|
|
Abdullah İbnu Amr İbni'l-As
(ra)'a rastladım ve: "Resulullah (sav)'ın Tevrat'ta zikredilen
vasıflarını bana söyle" dedim. Bunun üzerine hemen: "Pekala dedi ve
devam etti: Allah'a yemin olsun! O, Kur'an'da geçen bazı sıfatlarıyla
Tevrat'ta da mevsuftur (ve şöyle denmiştir): "Ey Peygamber, biz seni
insanlara şahid, müjdeleyici ve korkutucu (Ahzab 45) ve ümmiler için de
koruyucu olarak gönderdik. Sen benim kulum ve elçimsin. Ben seni mütevekkil
diye tesmiye ettim. O, ne katı kalpli, ne de kaba biri değildir. Çarşı
pazarda rastgele bağırıp çağırmaz. Kötülüğü kötülükle kaldırmaz, bilakis
affeder, bağışlar. Allah, bozulmuş dini onunla tam olarak ikame etmeden
onunla kör gözleri, sağır kulakları, paslanmış kalpleri açmadan onun ruhunu
kabzetmez."
|
Kaynak
|
|
Buhari, Büyu 50, Tefsir,
Feth 3
|
|
|
|
|
|
|
|
Fasıl
|
|
Peygamberlik Bölümü
|
Konu
|
|
Resulullah (sav)'ın
Alametleri
|
Râvi
|
|
Abdullah İbnu Selam
|
Hadis
|
|
Tevrat'ta Hz. Muhammed
(sav)'in sıfatı ve İsa ibnu Meryem'in de O'nunla birlikte defnedileceği
yazılıdır. Ebu Mevdud el-Medeni der ki: (Resulullah'ın kabrinin bulunduğu)
hücrede bir kabir yeri var."
|
Kaynak
|
|
Tirmizi, Menakıb 3, (3621)
|
|
|
|
|
|
|
|
Fasıl
|
|
Peygamberlik Bölümü
|
Konu
|
|
Resulullah (sav)'ın
Alametleri
|
Râvi
|
|
Ebu Musa
|
Hadis
|
|
Habeşistan'ın sahibi
(kralı) Necaşi merhumu işittim, demişti ki: "Ben şehadet ederim ki
Muhammed Allah'ın resulüdür. O, Hz. İsa (as)'nın geleceğini müjdelediği
zattır. Eğer ben, şu saltanatın başında olmasaydım ve üzerimdeki insanlarla
ilgili yük bulunmasaydı onun ayakkabılarını taşımak üzere yanına
giderdim."
|
Kaynak
|
|
Ebu Davud, Cenaiz 62,
(3205)
|
|
|
|
|
|
|
|
Fasıl
|
|
Peygamberlik Bölümü
|
Konu
|
|
Resulullah (sav)'ın
Alametleri
|
Râvi
|
|
İbnu Abbas
|
Hadis
|
|
Bana Ebu Süfyan İbnu Harb
anlattı ve dedi ki: "Resulullah (sav) ile aramızda sulh(-u Hudeybiye)
olduğu bir sırada Şam'a gitmiştim. Ben orada iken, Herakliyus'a, Resulullah
(sav)'dan bir mektup getirildi. Mektubu Dıhyetu'l-Kelbi getirmişti. Onu Busra
emirine teslim etti. O da, Rum Kralı Herakliyus'a ulaştırdı. Herakliyus:
"Peygamber olduğunu zanneden şu adamın kavminden buralarda birileri var
mı?" diye sordu. Ona "evet var!" dediler ve ben bir grup
Kureyşliyle birlikte çağırıldım. Yanına girdik. Bizi önüne oturttu. "Ona
nesebce en yakın olan kimdir?" dedi. Ben atıldım: "Benim!"
dedim. Bunun üzerine beni, arkadaşlarım arkamda kalacak şekilde önüne
oturttu. Sonra tercümanını getirtti. "Şunlara söyle, ben şuna, o
peygamber olduğunu zanneden kimse hakkında soracağım. Eğer cevaplarında bana
yalan söylemeye kalkarsa, onu tekzib etsinler!" dedi. Ebu Süfyan der ki:
"Allah'a yemin olsun. Eğer yalanım, aleyhime tesir hasıl eder korkusu
olmasaydı, cevaplarım sırasında yalan söylerdim. Sonra Herakliyus, tercümanına:
"Sor şuna! O zatın aranızdaki nesebi nasıldır?" dedi. Ben: "O,
aramızda asil bir nesebe sahiptir" dedim. O tekrar sordu: "Onun
ecdadı arasında kral var mı?" "Yok!" dedim. "Siz onu bu
iddiasından önce hiç yalanla itham ettiniz mi?" dedi. Ben:
"Hayır!" dedim. "Ona insanların eşraf takımı mı tabi oluyor,
zayıflar takımı mı?" dedi. "Zayıflar takımı!" dedim.
"Artıyorlar mı azalıyorlar mı?" dedi. Ben: "Eksilmiyorlar,
bilakis artıyorlar" dedim. O tekrar sordu: "Dine girdikten sonra
hoşnutsuzlukla dininden vazgeçen, irtidad eden oldu mu?"
"Hayır!" dedim. "Onunla hiç savaştınız mı?" dedi. Ben:
"Evet!" dedim. "Onunla savaşınız nasıl oldu?" dedi.
"Harb onunla bizim aramızda münavebeli oldu. O bize karşı kazandı, biz
de ona karşı kazandık!" dedim. "Verdiği sözden caydığı oldu
mu?" dedi. "Hayır! Ancak, aramızda bir sulh var, bu esnada ne
yapacak bilmiyoruz!" dedim. Ebu Süfyan der ki: "Allah'a yemin olsun
o konuşmamız esnasında, (aleyhte) bundan başka bir şey söyleme imkanı
bulamadım." Herakliyus sormaya devam etti: "Muhammed'den önce bu
sözü söyleyen bir başkası var mıydı?" dedi. "Hayır!" dedim.
Bunun üzerine tercümanına: "Söyle ona! Ben sana "aranızdaki
nesebi" nden sordum, sen onun asaletli biri olduğunu söyledin, işte
peygamberler de böyledir, hep kavimleri arasında neseb sahiplerinden
gönderilirler. Ben sana "ecdadı içinde kral var mı?" diye sordum
"yok!" dedin. Ben de "eğer ecdadı arasında bir kral olsaydı bu
ecdadının kraliyetini arayan bir adam" diyecektim. Ben, "O'na tabi
olanlar"dan sordum: "Cemiyetin zayıf takımı mı yoksa eşraf kesimi
mi?" diye. Sen "zayıflar!" dedin. Peygamberlere tabi olanlar
işte bunlardır. Ben sana "bu iddasından önce onu hiç yalanla itham
ettiniz mi?" diye sordum, sen "hayır!" dedin. Böylece anladım
ki o, ne insanlara ne de Allah'a yalan söyleyecek biri değildir. Ben sana
"dine girdikten sonra, hoşnut olmayarak dininden dönen oldu mu?"
diye sordum, sen "hayır!" dedin, iman böyledir, onun neşesi
kalplere bir girdi mi, bir daha solmaz. Ben senden "onlar artıyorlar mı,
eksiliyorlar mı?" diye sordum, sen arttıklarını söyledin, iman işi
böyledir, tamamlanıncaya kadar artarlar. Ben sana "onlarla savaştınız
mı?" diye sordum, sen savaştığınızı, savaşın aranızda münavebeli cereyan
ettiğini, onların size, sizin de onlara galebe çaldığınızı söyledin.
Peygamberler de böyledir, imtihandan geçirilir, sonunda akibet onların olur.
Ben sana "verdiği sözden döndüğü olur mu?" dedim, sen olmadığını
söyledin. Peygamberler de böyledir, sözlerinden dönmezler. Ben, "bu
iddayı ondan önce söyleyen oldu mu?" diye sordum. Sen "hayır!"
dedin. Ben "Eğer bu sözü ondan önce biri söylemiş olsaydı, 'bu adam,
kendinden önce söylenmiş bir sözü tamamlamaya çalışan birisi'
diyecektim." Herakliyus sonra: "Size ne emrediyor?" diye
tekrar soru sordu. Biz: "Namaz, zekat, sıla-i rahim ve iffet"
dedik. Bunun üzerine Herakliyus dedi ki: "Eğer, senin söylediklerin
gerçekse, O peygamberdir! Ben onun çıkacağını biliyordum. Ancak sizin
aranızdan çıkacağını zannetmiyordum. Eğer, O'na kavuşabileceğimden emin olsam
karşılaşmayı çok isterdim. Yanında olsaydım, ayaklarına su dökerdim. O'nun
hakimiyeti, ayaklarımın altında olan şu diyarlara kadar uzanacaktır."
Sonra Resulullah (sav)'ın mektubunu getirtti ve okuttu. Şöyle diyordu:
"Bismillahirrahmanirrahim. Allah'ın elçisi Muhammed'den Rum'un büyüğü
Herakliyus'a. Selam hidayete tabi olanlara olsun. Emma ba'd! Seni İslam'a
çağırıyorum. İslam'a gir, selameti bul! Allah da ecrini iki kat versin. Yüz
çevirirsen, bütün tebeanın günahı üzerine olsun. "Ey Ehl-i Kitap!
Sizinle bizim aramızda müşterek olan bir söze gelin: Allah'tan başkasına
ibadet etmeyelim. Ona hiçbir şeyi ortak koşmayalım, Allah'ı bırakıp da
birbirimizi Rabb edinmeyelim. Eğer onlar yüz çevirirse siz deyin ki:
"Şahit olun, biz Müslümanlarız" (Al-i İmran 64). Herakliyus,
mektubun okunuşunu tamamlayınca, yanında sesler yükseldi ve gürültüler arttı.
Bize emretti, çıkarıldık. Ben arkadaşlarıma: "İbnu Ebi Kebşe'nin işi
ciddidir. Şu Beni Asfer'in (Rumların) kralı ondan korkuyor!" dedim.
Allah İslamı bana nasib edinceye kadar onun galip geleceği inancım taşıdım.
Herakliyus, ileri gelen cemaatini hep davet etti, kendine ait sarayların
birinde toplandılar. Onlara: "Ey Rum cemaati! Ebedi bir kurtuluşunuz ve
şu saltanatınızın bekasına ne dersiniz?" dedi. Bunun üzerine, hep birden
vahşi eşekler gibi ürküp kapılara koştular. Ancak hepsini kapatılmış
buldular. Herakliyus onları geri çağırdı. "Ben sizin dindeki
salabetinizi imtihan ettim. Sizde gördüğüm durum hoşuma gitti!" dedi.
Bunun üzerine, ona secde ettiler ve ondan razı oldular."
|
Kaynak
|
|
Buhari, Bed'ü'l-Vahy 1,
İman 37, Şehadat 28, Cihad 11, 99, 102, 122, Cizye 13, Tefsir Al-i İmran 4,
Edeb 8, İsti'zan 24, Ahkam 40; Müslim, Cihad 73, (1773); Tirmizi, İsti'zan
24, (2718)
|
|
|
|
|
|
|
|
Fasıl
|
|
Peygamberlik Bölümü
|
Konu
|
|
Resulullah (sav)'ın
Alametleri
|
Râvi
|
|
İbnu Abbas
|
Hadis
|
|
Cinler semaya yükselip,
orada vahyi dinliyorlardı. Bir tek kelime işitince, ona doksan dokuz tane de
(kendilerinden) ilave ediyorlardı. O tek kelime hak, ilave edilenler batıldı.
Resulullah (sav) gönderilince, semadaki yerlerine yükselmeleri şihablarla (göktaşları)
önlendi. Bundan önce gökte şihablar (bu kadar çok) atılmazdı. İblis onlara:
"Nedir bu? Herhalde mühim bir hadise var!" dedi. Askerlerini
gönderdi. Onlar Resulullah (sav)'ı Mekke'de iki dağın arasında namaz kılyor
buldular, İblis'e tekrar dönüp gördüklerini haber verdiler. O da: "Arzda
meydana gelen hadise işte bu! (Sizin semadan haber almanız bu sebeple
engelleniyor)" dedi.
|
Kaynak
|
|
Tirmizi, Tefsir, Cin (3321)
|
|
|
|
|
Önceki Konu
Sonraki Konu
Sayfa Başı |
|